Rusya-Ukrayna Çatışmasının Yol Açtığı Mülteci Yönetimi Krizi ve Diğer Küresel Etkileri - Mustafa Erçakıca

Yazar: Mustafa Erçakıca. Hukuk doktoru, akademisyen. Yazar, Bu yazının ilk taslağına yaptığı yorum ve değerlendirmeler için Dünya Özbay’a teşekkür etmektedir.
Rusya Ukrayna arasında yaşananlar, hiçbir coğrafyanın sınıraşan etki doğuran krizlerin etkilerinden bağışık olmadığını insanlığa bir kere daha ispatladı. Yaşanan bu küresel kriz yüzünden, gaz ve petrol fiyatlarındaki artıştan, uluslararası ticaretin uğradığı zarara, uluslararası yatırım ilişkilerinin etkilenmesinden, Avrupa Birliği ve Rusya ilişkilerinin zedelenmesine kadar, birçok konuda olumsuz sonuçlar doğdu. Çatışmalara maruz kalan insanlar için sayısız travma oluşturan bu uluslararası krizin kısa dönem etkileri, tabii ki bu yukarıda sayılanlarla sınırlı değildir. Uluslararası gündemi meşgul eden mülteci yönetimi krizine ilişkin yeni tartışmalar da alevlendi.
Rusya ve Ukrayna arasında yaşanan bu silahlı çatışma, Avrupalı devletlerin de paniklemesine neden oldu. İki devlet arasındaki silahlı çatışma nedeniyle pek çok uluslararası insancıl hukuk ihlali yaşandı; çok sayıda sivil hayatını kaybetti, birçok kişi de yaralandı. Hemen her çatışmanın neden olduğu gibi, birçok aile parçalandı. Evler yanında, yine sivillerin hizmetini görmek için kullanılan okullar ve hastaneler gibi binalar kullanılamayacak duruma geldi. Durum böyleyken, yiyecek ve ilaç sıkıntıları da baş gösterdi. Bu da, tahmin edilebileceği gibi, birçok insanın yerini, hatta ülkesini değiştirmesini gerektirdi.
İki devlet arasındaki çatışmaların kızışmasıyla, özellikle bölgesel devletler endişeli bir bekleyişe kapıldı. Yerle bir edilen Ukrayna şehirleri ve sivillerin zarar gördüğü saldırıların ardından insanların zorunlu olarak yer ve ülke değiştirmesi, kaçınılmazdı. Rusya'nın Ukrayna'ya karşı kuvvet kullanması ve günümüzde teknik anlamda silahlı çatışma olarak adlandırılması gereken olaylar, yeni bir endişeyi de doğurmuş oldu: Avrupa’da yeni bir mülteci akını. Örneğin Polonya, olası bir mülteci akınına ilişkin hazırlıklara başlamış, ama böylesine bir kriz için çok tecrübesiz olduğu belirtilmişti. Polonya dışında, özellikle Romanya, Slovakya, Macaristan ve Moldova, yaşadıkları yeri terk etmek zorunda kalan Ukraynalıların destinasyonları olarak işaret edilmektedir.
Mülteci krizlerini sadece yabancı bir ülkenin sınırına dayanan ya da bir şekilde bu sınırları aşıp ülkeye giren insanların ülkelere kabul edilmesi ve barınma sorunlarının giderilmesi olarak algılamamak gerekmektedir. Hukuken mülteci, aslında belirli koşullar ve işlemler doğrultusunda yararlanılabilecek bir statüyü işaret ediyormuş gibi algılanmaktadır. Hukuk perspektifinden mülteci, “… ırkı, dini, tabiiyeti, belli bir toplumsal gruba mensubiyeti veya siyasi düşünceleri yüzünden, zulme uğrayacağından haklı sebeplerle korktuğu için vatandaşı olduğu ülkenin dışında bulunan ve bu ülkenin korumasından yararlanamayan, ya da söz konusu korku nedeniyle, yararlanmak istemeyen; yahut tabiiyeti yoksa ve bu tür olaylar sonucu önceden yaşadığı ikamet ülkesinin dışında bulunan, oraya dönemeyen veya söz konusu korku nedeniyle dönmek istemeyen her şahsa” işaret etmektedir (Mültecilerin Hukuki Statüsüne İlişkin Sözleşme, https://www.multeci.org.tr/wp-content/uploads/2016/12/1951-Cenevre-Sozlesmesi-1.pdf).
Mültecilik statüsünden yararlanmaya çalışan kişilerin, yaşadıkları ülkelerini terk etmeleri, genellikle iradeleri dışında oluşan durumlardan kaynaklanmaktadır. Ağırlıklı olarak kabul edilen görüşe göre, bir kişi yukarıdaki tanımda yer alan şartları taşıdığı anda ve ülkesini terk ettiğinde mülteci olarak kabul edilmelidir; bu statüden yararlanıp yararlanamayacağı ise ayrı bir sorundur. Bu statüden yararlanan kişilerin uluslararası mülteci hukukundan kaynaklanan çeşitli hakları mevcuttur. Yine de, yeni gelişen bu hukuk disiplinine ve söz konusu statüden kaynaklanan hakların hukuken kabul edilmiş olmasına rağmen, ne mültecilik statüsünü elde etmek, ne bu statüyü elde edene kadar olan süreci insani şekilde idare etmek, ne de bu statüden kaynaklanan hakları kusursuz bir şekilde sağlamak çok kolaydır. Bu konuda uluslararası işbirliğinin eksikliği, yaşanan krizlerin daha da dramatikleşmesine neden olmaktadır.
Çatışmalardan zarar gören, mültecilik statüsü arayan ya da bu statüyü elde edip yabancı bir ülke sınırları içinde yaşayan bireyler çok büyük risklerle karşılaşmaktadır. Özellikle bu durumdaki bireylerin oluşturduğu kırılgan gruplar için çok daha ağır tablolar oluşturmaktadır. Kadınların ve çocukların toplumsal cinsiyete dayalı şiddet, sömürü, istismar ve insan ticareti risklerinden korunması insan hayatı ve mülteci hukuku için çok kritik bir öneme sahiptir. Ayrıca yanında bir yetişkin olmayan ve ailesinden ayrı olan çocukların, LGBTIQ+ bireylerin, yaşlıların ve engellilerin özel ihtiyaçları da göz önünde bulundurulmalı, savunmasız ve kırılgan gruplardaki bu kişilerin karşı karşıya kaldıkları tehlikelere karşı korunmaları için mekanizmalar geliştirilmelidir. Hiç kuşkusuz, bunlar devletlerin tek başlarına yapabilecekleri çalışmalar değildir. Devletlerarası işbirliği, bu tür sorunlarla mücadele için elzemdir. Peki devletlerarası işbirliği bu anlamda ne kadar gelişmiştir? Rusya ve Ukrayna arasındaki krizden önce şahit olunan Suriye ve Afganistan krizleri bize bu sorunun cevabının endişe verici derecede düşük olduğunu göstermiştir.
Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği, Nisan 2022 sonunda yaptığı açıklamayla, 24 Şubat-25 Nisan 2022 arasında Ukrayna'dan 5 milyon 264 bin 767 kişinin komşu ülkelere geçtiğini ifade etti. Avrupa Birliği Komisyonundan yapılan açıklamada, krizin başlamasının ardından günümüze kadar Avrupa Birliği sınırlarını geçen Ukraynalı sayısının 8 milyona ulaştığı belirtilmiştir. Ağustos 2022 başı itibariyle Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği ise, iki devlet arasında yaşanan çatışmalardan kaçan Ukraynalıların sayısının 10 milyon 107 bin 957 olduğunu, Avrupa'da bireysel olarak kayıtlı mülteci sayısının ise 6 milyonu geçtiğini açıklamıştır.
Avrupa Birliği’ne üye devletlerin liderleri, Ukrayna’nın Birlik üyeliği için ayrıcalıklı bir durum yaratmamaya karar verse de, Ukrayna’ya ciddi bir askeri yardım yapma kararı aldılar. Bunun dışında, Avrupa Birliği’nin en önemli kurumlarından olan Konsey’in Uygulama Kararı (2022/382) doğrultusunda, Ukraynalılar için Avrupa Birliği içerisinde 90 güne kadar serbest dolaşım hakkı tanındı. Bunun yanında, Ukrayna’dan gelenler için mültecilik başvurusunda bulunana kadar çalışma, eğitim ve barınma haklarını düzenleyen Geçici Koruma Yönergesi (2001/55/ECAB) uygulanmaya başlandı. Bu uygulamalar bile, mültecilik statüsü arayan insanların yaşadığı mağduriyeti tamamen gidermekte ne kadar yeterlidir, bu konuda ciddi şüpheler vardır.
Ukrayna’dan ayrılmak zorunda kalan insanların durumuna ilişkin olarak ulaşılan bilgiler bu şekildeyken, dünyanın diğer birçok yerinde yaşanan krizlerin ortaya çıkardığı mülteci sorunlarında, yukarıda aktarılan seviyede ayrıcalıklı uygulamalara da pek sık rastlanmamaktadır. Bu durumda, diğer krizlerden kaynaklı çatışmalar yüzünden mültecilik statüsü arayışında olan insanlara karşı gelişen ön yargının bir kenara bırakılması ve bu insanların mağduriyetlerinin göz önünde bulundurulması önemlidir. Aynı zamanda, yerinden olan Ukraynalılara sunulan imkanların Batının iki yüzlülüğü olarak nitelendirmenin ve eleştirmenin de ne derece faydalı olduğu tartışmalıdır. İnsanlık, ama özellikle de yaşadıkları yerleri terk etmek zorunda kalan kişiler için en faydalısı, bu tür insani krizlerle mücadele edecek yeni mekanizmaların geliştirilmesi ve uluslararası koordinasyonun sağlanmasıdır.
Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısı sonucu yaşanan silahlı çatışma, sadece bu iki devleti etkilemedi. Oluşan olumsuz koşullar, sadece bu iki devletin ülkesinde yaşayanları da ekilemedi. Daha da ilginci şudur: Bu kriz sadece bölge devletleri ve mülteci statüsü arayan insanların gittikleri diğer devletleri de etkilemedi. Tedarik zincirinde ve buğdaya ulaşımda yaşanan ve yaşanması beklenen yeni sorunlar da düşünüldüğünde, bu krizin etkilerinin ne derece küresel olduğu belki anlaşılabilir. Rusya’ya ve Ukrayna’ya görece uzak bir coğrafyada Yemen bile, bu krizden çok etkilenmiştir. Dünyanın en kötü insani krizini tecrübe ettiği söylenen Yemen, iç çatışmadan, kıtlıktan ve Covid-19’dan ciddi zararlar görmektedir. Yemen’de yaşayanların hayatını biraz olsun iyileştirme hedefi taşıyan ve bu yüzden ülkeye ulaştırılan uluslararası finansman, Rusya ve Ukrayna arasında yaşananlardan sonra çok azalmıştır. Bu da bize, insani krizlerin etkilerinin devletlerle, bölgelerle veya kıtalarla sınırlı olmadığını göstermektedir. Bu doğrultuda yaşanan insani krizlerin herkesin hayatını etkilediği, büyük bir gerçekliktir.
Yaşanan insani krizlere karşı duyarlılığın yitirilmemesinin ve daha güçlü yardım mekanizmalarının kurulmasının çok elzem olduğu, açıkça ortadadır.